14 Kasım 2011 Pazartesi

tımarhane günlükleri: aslan, cadı ve dolap

"saat onbirdensonra buradaki insanların beyni erir..."


"kendimi tımarhanedeymiş gibi hissettim" dedi.
haklıydı.
bir tımarhanenin, kendini bilimum orman kaçkını zannedenleri tıkıştırdığı bir odadaydık adeta
iki katlı yataklarımızın üst katlarına havalarda zıplayarak çıkıyor
üstte yatanları, alttan yataklarını ayaklarımızla kaldırarak heyecanlandırıyorduk
-aşağıdan gelen hareketlenme, sanki uçuyormuşum hissi uyandırıyor bende.
odamızda meyve kabukları yerlerde dolaşıyor
ve daimi açık hava hissi uyandıran açık pencere-uçuşan perde kollektifi 
bizi kendimizden geçiriyordu.
aynı anda konuşmaya başlayıp aynı anda susuyorduk
üreme çağrısı yapan dişi papağanlar gibi
(dişi papağanlar üreme çağrısı yapar mı bilmiyorum, attım)
kısacası...
ruh ve sinir hastalıkları hastanesinin yanındaki bir yer nasıl olmalıysa
öyleydi...


en azından bizim oda.
raadolun.
ısırmıyoruz.


görüşmeküzre.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder